ALEVİLER NEREYE KOŞUYOR

SEYFİ MUXUNDİ

Asında yazıya “Aleviler nereye koşuyor.” Yada “Aleviler nerelere çekilmeye çalışılıyor.”İkilemi arasında gidip gelinirken her iki söyleminde doğru olduğunun kanısındayım. Hatta bu iki cümleye üçüncü bir söz eklemekte yerinde olur. Alevi-Kızılbaş “lideri” olarak geçinenler “Toplumu nereye doğru çekmeye çalışıyorlar.” Desek yerinde olur.

Bu üç oluşumun da başkalaşım geçiren bir Alevilik mi oluşacak? Yoksa eriyip ılımlı bir sunilik kategorisine mi girecek. Yada büyük bedelleri verip azınlık marjinal inanç gurubuna mı dönüşecek. Tereddütleri yaşanırken.

Anadolu da birçok yazar Alevileri Türk, Kürt,Arap, Müslüman, Hıristiyan, Zerdüşt…görüp bununla ilgili birçok yorumlar yaparlarken.Bu işin sonunda nereye varılacağının hesabı üzerinde fazla durulmuyor.Bu nedenle bu konuyu üç ayrı başlık altında ele alacağım.

1-     ALEVİLER DÜNÜ VE BUGÜNÜ ( Geçmiş inançları ve terk ettikleri )

2-     YENİ OLUŞUMUN GETİRECEKLERİ VE GÖTÜRECEKLERİ

3-     ALEVİLER NEREYE ÇEKİLMEYE ÇALIŞILIYOR

 

1-ALEVİLERİN DÜNÜ VE BUGÜNÜ:

 

Tarih sürecinde baktığımızda Alevi inancında büyük değişiklikleri görüyoruz. Bir dönem boyunca yaptıkları inançların büyük değişiklere uğradığını,  birçok değerlerin terk edildiğini yada terk ettirildiğini görüyoruz. Bu terk edilişlere zaman zaman alt tabakadaki halk kesiminde de katkıda bulunduklarını ve geçmişi red veya yargıladıklarını görüyoruz. Tarihler boyunca doğadaki yaşam ilişki tecrübe, deneme yanılma, sorgulama, boyun eğme…vb. oluşumlar sonucu köklü bir inanç yaratmıştır

 

Neyi ve neye tepki gösterdiklerini açıklamasına geçmeden önce Alevilerin tarihte değer verdikleri yakın döneme kadarda taviz vermedikleri bazı inanç ve değerleri orta-ya koymak istiyorum. Bunların terk ve ret etme sebeplerini daha sonra ele alacağım.

 

Alevi Sunilik  arasındaki fark:

Alevi Sunilik arasındaki fark temelde Ehli-Beyt olarak görülse de, esasta fark inanç ve ibadetten kaynaklanmaktadır. Bugüne kadar ne bireysel nede genel ve nede yazıla ında Sunilerin Ehli-Beyte hakaretlerine rastlamadım.(Suriye ve Tunus’taki bazı maliki ve Endülüs Emevi’ciler hariç. Bilakis övgü ve saygı göstermektedirler.Öyle ise farkı bu konunun dışına çıkarıp inanç çerçevesinde ele almak gerekir.

 

Sunilik inancı kuralları belli ve klişeleşmiş dünyanın her yerinde de aynı yöntemle sürdürülmektedir. Bunu kuranın hükümlerine dayandırılarak ve mezhep kurucularının fıkıhlarına bakılarak sürdürmeye çalışıyorlar.Temel ibadetleri dünyanın her yerinde aynıdır.farklı olan ise sadece bazı geleneklerin inanca olan etkileridir. Bütün bu ibadet şartlarını Kuran hükmünün doğrultusunda yürütürken Aleviler Sunilerin ibadetleri kuran dışı olarak yorumlarlar. Alternatifinde ise sundukları ibadet Kuran dışı kendine has bir inanç olduğu görülmektedir. İşte bu noktada kafalar karışı-yor.Geçmişi ret etme senaryoları ve inkarlarım aynı zamanda “yumuşatılmış sunilik” kendini Aleviliğin içine yerleştiriliyor

 

Beş vakit namaz, otuz gün oruç, hac,zekat,kelimeyi-şahadet kuranda sabitleşmiş ve dünyada iki milyona yakın yerine getirdiği ibadet kuralıdır. Bunu tartışma konusu bile yapmaz. Bununla ilgili olarak Aleviler ise ya tamamını red etmişler yada bir kısmını önemli değişiklikler yaparak kendilerine has inanç haline getirmişlerdir. Bu inançların en başında Kelimeyi şahadet gelir. Çok iyi hatırlıyorum. Alevi pirleri kelimeyi şahadet getirirken başına “şahadet” kelimesini koymaz , “la ilahe illallah Muhammed’e resulallah” diye söylerlerdi. Bu söylemlerinin sebebi olarak eşşed kelimesi Ayşe’yi çağrıştırdığına inanırlardı. Tabii ki ayrılıklar bununla sınırlı değil. Buna benzer nice ayrılıklar var. Oruç süre ve şekli hiçbir İslam toplumu ile bağdaşmayan tarzdadır. Akşamdan akşama, susuz, perhizli ,12 gün, yaslı.sadece sebze meyve…vb lı; oruç hiçbir İslam mezhebinde biri veya birçoğuna rastlamazsınız. En yakın görülen Şiilerde  bile çoğu yoktur. Üstelik Şiilerin ramazan anlayışı sunilerden farksızdır

 

2- YENİ OLUŞUMUN GETİRDİKLERİ VE GÖTÜRECEKLERİ:

 Alevi toplumu son dönemde ki açılımları ile çok şey kazandıklarını sanıyorlar ama aslında çok şey kaybetmişlerdir.şimdi Aleviler son dönemdeki değişikliklerle neleri getirip(kazandıkları) neleri kaybettiklerine bakalım.

Yeni oluşumun getirdikleri: Yeni oluşumla  Alevi’ler şehirleşme ile dağılıp erimesini kısmi olarak ertelemiştir. Kendi kimlik ve tarihsel inançlarını araştırma ve sorgulama ihtiyacı his etmişlerdir. Geçmişteki korkularını kısmi yenmiş, ayrı bir inanca sahip olduklarını çekinmeden çevrelerine anlatmaya kabullendirmeye başlamışlar. Bu konuda devlet makamlarını da zorlamışlardır. Hepsinde olmasa da birçok devlet kurumlarında kimliklerini gizlemeden yer almayı başarmışlardır. Peki neye karşılık ?

Yeni oluşumun götürdükleri: Peki yeni oluşum bizden neyi veya neleri götürdü. Alevi seyit ve dedelerin geçmişte söyledikleri ve yaptıkları yargılanmaya ve sorgulanmaya başlandı. Suni “yezit” olarak tanımlanan kesimler, uzak durulması gerekilen bu kesimlerle en başta bu kesim ilişkide bulunmaya başladılar. Yasaklı bazı evlilikler inançlar bu kesim tarafından delinmeye başlandı. Bu da talilerin zaman zaman tepkisine yol açsa da aynı oluşumun içinde yer almaktan kendini alamadı.

   Yeni oluşumda: Aleviler ramazan bayram kutlamalarını suni kutlamalara yakın bir tarzda kutlamaya başladı. Daha düne kadar suni Kuran’ı olarak niteledikleri ve  içine, Ömer omsan, Maviye tarafında kalem katılmış diye nitelendirdikleri Kuran’a eleştirisiz sahip çıktılar. İbadetlerine sunileri de aldılar. Eskiden Alevilerin hata yapanı dahi alınmazken. Ahlaki bozukluklar artık cıvat, meydan ve cemlerin düzeyinde yargılanmamaya başlandı. Ahlaki değerler toplumsal yapıdan çıkarılıp kişisel davranış gibi görülmeye başlandı. Semalar ibadetin olgunlaşma tanrıya varma veya pirlerle erenlerle bütünleşmek amacıyla yapılırken. Artık semalarını ulu orta yerlerde, düğün festival hatta meyhanelerde bile çekilmeye başlandı. Aleviler kuranı eleştirisiz kabullenmeleri (ki son dönemde şuna sık sık rastlıyoruz “Kuran’da fark yok suniler yorumu eksik veya yanlış yapıyorlar”) binlerce yıllık dökülen Alevi  kanını sanki boşa dökülmüşçesine “Alevi suni farkı yok demeleri.” Ali’nin  uğradığı halifelikteki haksızlığa göz yaşı döküp ibadetin bir parçası olarak görürler. Bu nedenle Ömer Osman ve Bekir’e nalet okurlardı ki bugün bu söylemlerini terk etmişlerdir. Yavuz’un alevi katliamını lanetlemişlerdir.bugün hala yavuz sevilmez ama lanetleme kavramında vazgeçilmiştir. İbadetlerini sadece sunilerden gizlemek için değil aynı zamanda yol düşkünlerinde de gizli ve ayrı yapmalarının nedeni ahlaki olgunluğu kazanmak ve kazandırmaktı. O nedenden dolayı suniliğin “mum söndü” iftiralarına maruz laldılar. Bundan kurtulmak için cemler suniliğe açık kılındı ama yol olgunluğundan vazgeçildi. Bu nedenle Tüm buna benzer söylem ve ibadetlerdeki tavizler Alevileri suniliğe yakınlaştırmıştır.

 Peki buna karşılık sunilik ne gibi adımlar atmış. Yada ne gibi söylem ve inançlardan vazgeçmiştir. Sunilik Ashaba olduğu için Muaviye’ye lanet okuyanı  İslam saymamaştır, halada bu sözlerinin arkasındadırlar.  Yezidi “sevmezler” ama ona nalet okunmasına da karşı çıkarlar, “çünkü nede olsa emir’ül- mümin denen kutsal bir makamda oturmuştur. O makam peygamberden kalan bir makamdır.” İnancından vazgeçmemişlerdir. Hz. Ali’nin uğradığı haksızlığı kabullenmezler. “Halifelikteki sıralamada herhangi bir yanlış yoktur.” İnancında taviz vermemişlerdir. Kerbela olayına üzülürler ama sadece tarihi bir yanlışlık olarak değerlendirirler. Sunilik Yavuz  açısında asla geri adım atmadığı gibi övgülerini bilakis arttırmıştır. Yavuzun yaptığı Alevi katliamından dolayı bırakın onun adına Alevilerde özür dilemeyi yaptığının devletin bekası açısında son derece doğru bir hareket olarak görmektedirler.

Ulumadan Kızılbaşlarla savaşmanın caiz olup olmadığına dair fetva vermelerini isterdiler. Ulema : "Kızılbaşlarla yapılacak savasın kafirlerle yapılacak olan savaştan daha üstün olduğunu bildirip, savasın olurluğuna oybirliği ile karar verdi....önceden eyalet valilerinden tespit edilen 40 bin kızılbaşın adlarını içeren defter geldi.Salim han hepisinin öldürülmesini buyurdu." (Müneccimbasi Ahmet Dede-Müccenimba sı tarihi tercüman yayinlari,c.2,s.456-457)” gibi oluşumlar dahi unutuldu ki

 Suni halk arasında “mum söndü” düşüncesi, Aleviler, ibadetlerini sunilere de açmalarına rağmen yok olmamıştır. Üstelik cem ibadet tarzı İslam dışı bir tarz gibi görülüp alay konusu olmuştur. Suni alimlerce İslam dışı bir ibadet olarak görülmüştür. Sema sunilerce sıradan bir dans figürü olarak görülmüştür. Suni inancına göre “Kuran’da sabit olan namazların dışındaki bütün ibadetler batıldır. Şeytanın işidir.” Her yapılan hareket, davranış, inanç, ibadet ve düşüncelere baktığımızda Aleviler taviz vermiş sunilik asla geri adım atmamış. Adım adım kendi inançlarını Alevilere kabullendirmiştir. Üstüne üstlük sunilik doğrultusunda hazırlanmış din dersi Alevi çocuklarına ve Alevi toplumunda zorla okutuldu. Alevi köylerine zorla cami yapıldı. 

4-     ALEVİLER NEREYE ÇEKİLMEYE ÇALIŞILIYOR:

Evet Aleviler nereye çekilmeye çalışılıyor. Yazı yukarıda ki anlatımlara bakıldığında belli olduğu kanısındayım. Sunileştirme  yüzlerce yılın program ve politikasıdır. Bu işte rol alan kimi zaman Alevi dedeleri, Bektaşi Babaları yada suni tarikat liderleri rol oynamışlarken. Her dönemde de devlet politikasının bir parçası olmuştur. Sistem bu oluşuma büyük destek ve teşviklerde bulunmuş. Tek tip inanç tek tip toplum zihniyeti esas tutulmuş. Çoğul inanç, toplum, yaşam şekli sorun olarak görülmüş. Bir kültür zenginliği olarak görmekten daha çok ilerde sorun veya baş ağartan bir dert olarak görmüştür. Bu nedenle dolayı asimle etme çalışmaları her zaman birinci derecede tutulmuştur. Alevileri İslam özellikle de suni potasında eritip sunileştirme her dönemde olmasına karşın, sistemli ve planlı sunileştirme çalışmaları, devlet denetiminde sözde Alevi teorileri, ibadet şekil ve kalıpları oluşturma Balım Sultan zamanında başlatılmıştır. Tamamen Osmanlı güdümündeki bu zat aslında Alevi bile değildir. Bektaşi tekeciliğini yaratır gibi görünse de çaktırmadan  Alevileri suniliğe doğru sürüklemiştir. Bu politika Osmanlılar zamanından günümüze kadar sürüp gelmesini sağlamıştır. Cumhuriyetle birlikte bu asimle politikaları daha bir hız kazandı. Laiklik adı altında sözde inanç, din ve vicdan hürriyeti getirilme senaryoları; esasta ise Aleviliği unutturulup yada revize uğratılıp sunileştirme sürecini hızlandırmaktı. Nitekim bu işte başarılı da olunmadı denemez. Bilakis başarılı da olundu. Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra teke ve zaviye  kanunu ile Şeyhlik dedelik seyitlik pirlik yasaklanmış. Sözde inançların güvence altına alınması laiklik¸ daha cumhuriyetin ilk yıllarında seyitleri tutuklatmış. Pirlik yapmaya kalkanlar hakkında çeşitli işlemler yapılmış. İşi gizli yapanların önünü kesmek için Alevi köylerinde bile işbirlikçi ajanlarını oluşturmuş, adeta göz açtırmama ve kontrol altına almıştır. Bu dönemlerde Alevi pirleri Osmanlıda olmadığı kadar daha bir korku ve gizlilik içinde ibadet ederler yada ibadeti can korkusuyla askıya alılar. Alevi seyitleri korkudan kendi çocuklarına dahi Aleviliği anlatmaz olurlar. Ancak çok az köylerde bu dini ritünler yapılır. Yasağı delipte bunu yapan seyitler hakında çeşitli işlemler yapılması her Alevi  kendi çevresinde örnek verebilir.

 

 Bunların en acımazsızları da cumhuriyetle çok partili dönemler arasındaki sürede yaşanmıştır. Adeta Alevi seyitleri ve talipleri pusturulmuştur. İnanç rintleri artık anlatım ve akılda kalanlara yaratılmaya çalışılmıştır. 1960’lardan sonra sosyalist öğrenci hareketleri ile birlikte Alevi inancı ikinci bir darbeyi alır. Sunileştirme politikası işine geldiği için bu dönemde seyirci kalır. 12 Eylül darbesi, aynı dönemin yakın oluşumu İran gerici şeriat devrimi çakışınca işin boyutuda farklılaşır. Ateizmi tercih eden Alevi gençliğinin  durumu karşısında, İran yöneticileri acı gerçeği ağzında kaçırırlar. “Kızılbaşları yola getiremiyorsanız bırakı  (önümüzü açın) biz onları Şiileştirelim.” derler. Bu suni yapılanmanın işine gelmediği için kendisi kolları sıvamaya başlar.  Bunun birkaç sebebi vardır ki  1- İran’ın Alevilere el atma girişimlerinde bulunması. Şii Caferi bir ayırımcılığı yaşamak suni sistemin işine işine gelmez. Devlet zaten yeterince bazı etnik sorunlar yaşıyor. 2- Kürt- Alevi gençliğinin Kürt ulusal sorunlarına meyil göstermelerinin artması. 3- Suniliğe veya İran yandaşlığına yanaşmamaları daha çok ateizmi tercih etmeleri. 4- Şehirlere olan göçler. Şehir yerleşimlerinde sunilerden ayrı bir grup ve yerleşim alanları oluşturmaları. Devletin kollarını sıvaması bu noktada başlar.

 

Yüzlerce yılda yarattığı bu olgunlaşma fırsatını başkasına kaptırmama çabasını hızlandırır. Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkardığı; “dedelik ,seyitlik pirlik, şeyhlik… yasaktır.” Yasasını kendisi deler. Yasak olan  Cem evlerinin açılması, yasak olan seyitliğe rağmen onlarla çeşitli toplantılar yapması. Hatta İzzettin Doğan gibi dedelerin devletin resmi temsilcisi veya muhatabı görmesi  bir hayli düşündürücüdür. Özal hükümeti bunun en aktif ve en başarılısı olarak harekete geçer. Kendisinin bir Nakşibendi Tarikatında olduğu söylenen Özal geçmişteki başarıyı yeniler veya yenileme çabası gösterir. (Geçmişte de Nakşibendilerin Alevi tekelerine atanıp sunileştirme politikasının yoğunluğu herkesçe bilinen bir gerçektir.) Özal hükümetinin en büyük atılımı Türk-İslam Sentezi’dir ki sunileştirmenin en büyük başarısını burada yakalarlar. Namık Kemal Zeybek gibi Alevi düşmanı bu işin öncülüğünü yapar. Oturup kalktığı her yerde Alevileri değil Alevilerin Türklüğünü över. Çünkü eritmenin en iyi potasının “Türkleştir sonra sunileştir” daha kolay olduğunu gayet iyi anlamışlardır. Bu amaçlarını da gerçekleştirebilmek için önce alevi dede ve  tabir yerindeyse “fötr şapkalı” seyitlerden başlamışlardır. Önce onarın ne kadar asil bir Türk olduklarını kabullendirip onların da tabanlarını ikna etmelerini seferber etmişlerdir. Bu ikna edilmiş dedeler tabana yönelirken kendisi gibi düşünmeyenleri, dıştalamak için elinden gelen bütün gayreti sarf etmişlerdir. Örnek olarak “Ben bir Kürt-Alevi’siyim diyen birini dahi adeta suni olarak toplumdan dıştalamaya çalışmışlardır. “Ki felsefelerinde 72 Milleti bir biliriz.”  İnancına rağmen. Her topluma ve inancına tahammül ve hoş görüyle bakan Aleviler söz konusu Kürt Aleviliği olunca tam bir düşmanık ve dıştalama davranışları ön plana çıkarılıyor. Bu oldukça düşündürücü bir o kadar da planlı ve sistemli hareketlerdir. Onlara göre Alevilik evrenseldir. Ama Kürtler hariç    Hem kendini  Arap peygamber olan Hz Muhammed’in soyundan gelen Ehli-Beyt olarak görürlerken. Bir yanda da nasıl Orta Asya’dan gelen asıl Türk olduğunu “ispatlamaya” çalışıyorlardı.  Cemlerini dualarını gülbanklarını bile bu temel üzerine vermeye başladılar. Kendileri gibi düşünmeyen pirleri bile dıştalamak tan geri kalmadılar.   

 

Aleviler bu acıları ve talihsizliği yaşarken gerçek alevi inanç sahipleri de boş durmadılar. Bu oyunu bozmak için yurt içinde yurt dışında harekete geçip, birçok dernek cem evleri  yayın organları ile halka ulaşma mücadelesini başlattılar.

 

          12 eylülde Tunceli valisi Kenan Güven sunileştirme konusunda büyük misyonlar yüklenmiş Tuncelilin Kısmide olsa bazı bölgelerde başarı elde edilmiş Aleviler sunnileştirilmiştir. Alevi çocuklarını imam hatibe gönderme ve Alevi köylerine zorla cami yaptırma herkesçe bilinen gerçeklerdir.

 

Tam olarak olmasa bile hem cem evine hem camiye giden,hem Muharrem orucu hem de Ramazan orucu tutan Alevilerin sayısı azımsanmayacak  kadar çoktur


        Bir kaç yıl öncesine kadar içanadoluda rastlanan bu tür çalışmalar günümüzde artık Dersime kadar yayılmış olup Pirini,Mürşidini,ikrarını inkar eden Dersimliye bile rastlamak mümkün olmuştur.Bu acı gerçekler karşısında yüreklerimiz yanmaktadır.

  

 SEYFİ MUXUNDİ

Ekleme Tarihi: 23.08.2007