BEHÇET AYSAN: "Sefa"sını ölümle öğreten şair
BEHÇET Mİ?..
Çolpan ve
tren. Ağır işçisi kederin ve aşkın. Yanmış çam kozalağı. Bıyıklarını
keserek beş yıl daha kazanan kardeşim. Sarnıçlardan ses veren dili
ülkemin.
Bir şiir
gününden çıkmışız. Sen, Metin abi, Ahmet... Armağanımız birer şişe şarap,
birer saksı çiçek. Bir şaire daha güzel ne verilebilir? Sesin büyüyüp
duruyor şiirin göğünde; o esmer, lirik sesin. Eğilseler birazcık yüreğin
görülecek gözlüklerinin ardından.
İçimde akçamın
turuncu bulutu Sakarya'dan geçiyorum siline siline. Bir serin su, bir mavi
aydınlık; bir ince buğday sapı soluk almak için. Sesin seçiliyor sesler
içinden, o derin davudi merhaban; bir güven duygusu kadar güçlü ve
güzel...
Bir deli
oğlanın devekuşu sergisindeyiz. Kadınlar ve rakı ve Nâzım. Bir ülke resmi
çiziyoruz devekuşlarının eşliğinde '68'den '93'e... Tanrı bile bilemez bir
ay sonra yanacağınızı.
Bir
oteldesiniz, sevdiğim ne kadar adam varsa. Dışarda cinnet, içerde umut ve
yalnızlık. Hangi resme baksam, hangi kapıyı aralasam yanık yır kokusu,
ağır bir duman yükseliyor. "Durgun yıllarda gelmiş olanlar
dünyaya/anımsamazlar geçtikleri yolları" (1) Bizim anımsayacak ne çok
acımız var değil mi? Ah sevgili Behçet, "yok başka bir cehennem/yaşıyoruz
işte" (2)
Şükrü ERBAŞ
(1) Aleksandr
BLOK
(2) Behçet
AYSAN